Blog Arşivi

“Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü”

 Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi Henry Morgenthau’nun Öyküsü
Günümüzde Ermeni sorunu ile ilgili kaleme alınan, Ermeni tezini
savunan ve 1915 olaylarını bir soykırım olarak niteleyen
kaynakların hemen hemen tamamı 1918 yılında ABD’nde ilk önce
gazetelerde yayınlanan ve daha sonra bir kitap olarak neşredilen
“Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü” isimli eserden sıkça atıflar
yapmaktadır. Peki, 1918 yılından bu yana vazgeçilmez bir kaynak
olarak kullanılan bu öykü nasıl ve neden inşa edilmiştir?
Bu sorunun cevabı, 1915 yılı olaylarının gerçek yüzünü ve Ermeni
Soykırımı ile ilgili iddiaların hangi propaganda araçları ile
oluşturulduğunu gösterecek niteliktedir.
Henry Morgenthau Kimdir?
Bavyeralı Yahudi bir aileden gelen Henry Morgenthau hukuk
eğitimi aldı. New York'ta bir emlak komisyoncusu olarak,
Woodrow Wilson'un 1912 yılındaki başkanlık seçimleri esnasında
Demokrat Parti'nin Mali Komite Başkanı olarak görev yaptı. Seçimi
Wilson'un kazanması üzerine, Morgenthau, politik bir görevle
ödüllendirildi ve Osmanlı İmparatorluğu'na Büyükelçi olarak
atandı. Morgenthau 27 Kasım 1913'te görevine başlamak üzere
İstanbul'a geldi. Türkiye'de 26 ay süreyle görev yapan Morgenthau
Şubat 1916'da Amerika Birleşik Devletleri'ne döndü.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı ülkesinde bulunan İngiliz
ve Fransız vatandaşlarının ve mallarının korunması ve bu ülkeden
haber alınması ile ilgili olarak çalıştı. Onun Osmanlı Devleti’ndeki esas görevi Amerikan
vatandaşlarının, misyonerlik teşkilatının ve Yahudi çıkarlarının korunması yönünde faaliyette
bulunmaktı.
28. ABD Başkanı
Henry Morgenthau’nun Öyküsü Nasıl Doğdu?
Osmanlı ülkesinde Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermenilere yapılan kötü muameleden,
bunun bir imha politikası olduğundan, Türk idarecilerinin kötü yönetimlerinden bahseden ve
onlara hakaretleri içeren bölümlerden oluşan Morgenthau’nun anıları, elçilik görevinin
bitmesinden iki yıl sonra yazıldı ve onun diplomasi dünyasındaki atılımlarını ele aldı.
Türk Tarih Kurumu Sayfa 1
Bu anılar, Amerikalıların nesiller boyu belirli bir ulus ve ülkeye bakış açılarının
şekillendirilmesinde, örnek bir rol oynamıştır ve bu eser kadar etkili olanı çok azdır.
1920'lerde Amerikan kamuoyunun belirgin özelliklerinden biri haline gelen ve günümüzde de
uzantıları gözlenebilen güçlü bir Türk aleyhtarlığının temel taşlarından biri olarak
Morgenthau'nun kitabı, İttihat ve Terakki Hükümeti'nin Birinci Dünya Savaşı'nı bahane
ederek Ermeni azınlığına karşı planlı bir soykırım uyguladığı inancının ana çıkış
noktalarından biri olamaya devam etmektedir.
Henry Morgenthau, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, dostu ve sırdaşı, Woodrow
Wilson'a yazdığı 26 Kasım 1917 tarihli mektupta, böyle bir kitap yazma fikrinden ve bunun
sebep ve amaçlarından bahsetmekte ve teklifini, kendi görüşleriyle birlikte, Başkanın onayına
sunmaktadır. Morgenthau, tüm amacının, hükümetin savaş politikasına kamuoyu nezdinde
destek kazandıracak Alman ve Türk aleyhtarı bir propaganda kitabı yazarak, Amerika Birleşik
Devletleri'nin savaş gayretlerine katkıda bulunmak olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca o,
Amerikan halkının savaşa karşı duyarsızlığından dolayı hayal kırıklığına uğradığını bu
sebeple Alman ve Osmanlı aleyhtarlığının bu halkı savaşa istekli hale getireceğini
söylemektedir.
Bu mektup şu ilginç cümlelerle bitmektedir:
“…Türkiye'de Almanya'nın şer ruhunun ortaya çıkardığı en kötü sonuçları, bütün çağların en
büyük suçunu, Hıristiyanlara kötü muameleyi görmekteyiz. Hikâyenin bilhassa bu ayrıntısı ve
Almanya'nın buna ses çıkarmayışı, inanıyorum ki, küçük şehir ve kasabalarda yaşayan birçok
Amerikalıyı savaşın diğer yönlerinden daha çok ilgilendirecek ve onun muhakkak zaferle
sonuçlanması gerektiğine inandıracaktır. Hükümetin savaş politikası adına bir zafer
kazanmamız ve bunun için de her türlü yasal yol ve imkâna başvurmamız gerekmektedir.”
Morgenthau'nun Başkan Wilson'a yazdığı tarihten sonraki bir yıl içinde, sonunda "Büyükelçi
Morgenthau'nun Öyküsü" adı verilen çalışma kaleme alındı. Amerika'nın en tanınmış
dergilerinden biri olan The World's Work'ta tefrika edildi; toplam tirajı 2.630.256 olan bir
düzineyi aşkın büyük gazetede bazı bölümleri yayınlandı ve kitap olarak Doubleday, Page and
Co. Yayınevi tarafından 1918’de piyasaya sürüldü. Kitap için satış noktalarında özel vitrinler
düzenlendi.
Ancak Morgenthau’nun bahsettiği “her türlü yasal yol ve imkâna başvurma” düşüncesi ne
kadar gerçekleştirildi? Kitabın inşasında, ABD içinde kanunlara uyuldu, fakat insanlık ve
tarih adına çok büyük kanunsuzluklar ve ahlaksızlıklar yapıldı. İnsanlığa barış için savaştığını
söyleyenler geniş halk yığınlarını masum Ermenileri kullanarak harekete geçirdiler ve çirkin
hikâyeler inşa etiler. İnsanlık hala bu hikâyenin ve peşinden doğan hikâyelerin yükü altında
ezilmektedir.
Bu Kadar Geniş Kesimlere Ulaşan Morgenthau’nun Öyküsünü Kim İnşa Etti?
Bir yıl içinde 25.000 adet basılan, Amerika Birleşik Devletleri halkını savaşa teşvik ve istekli
bir hale getirmek için kaleme alınan Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü, profesyonelce
kaleme alınmış, psikolojik yönlendirmeleri olan bir kitaptır. Bu eserin tek başına
Morgenthau tarafından inşası mümkün görünmemektedir. Çalışmanın inşa ekibi
Morgenthau dışında şu isimlerden oluşmaktadır:
Türk Tarih Kurumu Sayfa 2
1- Burton J. Hendrick
Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü, aralarında kendisinin de
bulunduğu çok sayıda kişinin katkılarıyla ama bizzat meşhur gazeteci
Burton J. Hendrick tarafından yazılmıştı. ABD’li gazeteci Hendrick
bu kitabın satış payının %40’ına ortak edilmiştir. Hendrick,
Morgenthau'nun kitabının yayımlanmasını izleyen 10 yıl içinde, biri
tarih, ikisi de biyografi dalında, 3 Pulitzer ödülü kazandı.
"Büyükelçi Morgenthau'nın Öyküsü" kitabının eleştirmenlerinden
W.K.K. diye imza atan biri Detroit Michigan News'un 5 Aralık 1918
tarihli nüshasındaki yazısında, sanki içgüdüyle Morgenthau'ya bir
gazetecinin yardımcı olduğunu hissederek şöyle yazıyordu:
"Savaşın ilk yılında Türkiye Büyükelçimiz olan Henry Morgenthau ya doğuştan gazeteci ya
da eserini hazırlarken bir gazeteciden yardım gördü, çünkü “Büyükelçi Morgenthau'nun
Öyküsü” gerçek bir gazeteci üslubu örneği ...”
2- Agop S. Andonian
Öykünün hazırlanmasında yardımcı olanlar arasında Morgenthau'nun
beraberinde Amerika'ya götürdüğü ve kitabın hazırlık dönemi
boyunca yanında bulunan, Ermeni asıllı kâtibi Agop S. Andonian da
bulunuyordu. Andonian’a çok güven duyan Morgenthau, günlüklerini
ve hatta ailesine göndereceği mektupları ona yazdırıyordu. Robert
Koleji mezunu olan Andonian daha sonra Amerikan vatandaşlığına
geçmiş, Morgenthau ile birlikte ABD’ye giderek öykünü inşasında
görev almıştır.
3- Arshag K. Schmavonian
Kitabın hazırlanmasına önemli katkısı olan anahtar kişilerden biri
de Arshag K. Schmavonian'dır. Bir diğer Türk Ermenisi olan
Schmavonian 1918 yılında Washington'da "Dışişleri Bakanlığı
Özel Danışmanı" olarak görevliydi. Daha önce İstanbul'da
Morgenthau'nun tercümanlığını yapmış ve kendisine Türk resmi
makamlarıyla olan bütün görüşmelerinde refakat etmişti.
Morgenthau'nun İstanbul'da bulunduğu süre ve sonrasında
Büyükelçi'nin dostu, sırdaşı ve danışmanı olarak Schmavonian'ın
oynadığı rol, çeşitli Morgenthau belgelerinde açıkça görülebilir.
Gerçekten de İstanbul'a adım attığı ilk günden itibaren
Morgenthau, Osmanlı başkentinde konuşulan başlıca 4 dilin
(Türkçe, Fransızca, Rumca Ermenice) hiçbirini bilmediğinden,
kendini yabancı hissettiği bu ortamda, Schmavonian'a kendi gözü ve kulağıymışçasına
güvenmişti. Schmavonian, 1917 yılının sonlarına doğru, Washington'a tayin edildi ve Ocak
1922'deki ölümüne kadar "Özel Danışman" olarak görev yaptı. Ölümü üzerine Morgenthau,
hislerini çok duygulu bir şekilde dile getirdiği ve aralarındaki dostluğun derinliği gösteren şu
yazıyı yazdı:
Türk Tarih Kurumu Sayfa 3
"Amerikan Hükümetine, İstanbul'daki bütün Büyükelçilere, misyonerlerin çalışmalarına,
Amerikan ticari çıkarlarına ve Türkiye'deki Ermeni ve Musevi topluluklarına hiç kimse onun
kadar yardımcı olmamıştır. Kendi milleti Ermenilere her zaman tümüyle sadık kalmıştı.
Amerika Birleşik Devletleri en sadık dostlarından birini kaybederken, ben de en yakın
arkadaşlarımdan birini kaybettim.”
Morgenthau Günlüğü içinde Arshag K. Schmavonian'dan bahsedilmeyen tek bir sahife yok
gibi. Schmavonian, Morgenthau'ya İttihat ve Terakki Hükümeti mensuplarına yaptığı tüm
resmi ziyaretlerinde refakat ediyor, Amerikalı işadamlarıyla yaptığı toplantılarda hazır
bulunuyor, Amerikan misyonerleriyle ilgili (hukuki yönüyle gene o ilgileniyordu) toplantılara
katılıyor ve ayrıca Morgenthau'ya, Washington'a göndereceği telgrafların yazılmasında da
yardımcı oluyordu.
Kısacası, Morgenthau'nun gerek Türkiye'de kaldığı dönem boyunca gerekse 1918 yılında
"Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü"nün yazıldığı aylarda başlıca yardımcılarından biri
Schmavonian olmuş, üstelik Dışişleri Bakanlığı'nca Morgenthau'nun metnini onaylamakla da
görevlendirilmişti.
Bütün bu bilgilere ve bu tasarıya her safhasında katkıda bulunmasına rağmen
Schmavonian'dan kitapta hiç söz edilmemesi anlaşılması zor bir atlama. Morgenthau neden
Schmavonian’dan kitabında hiç söz etmedi. Bu yapıtın bir Ermeni inşası olduğundan
şüphelenilmemesi için mi? Kitap bu yüzden inandırıcılığını kaybeder miydi?
Kısmen Ermeni Sorununu ele alan bir kitapta Morgenthau acaba Ermeni asıllı yardımcılarına
(Andanian'ın adı da hiç geçmiyor) olan bağımlılığından söz etmesinin garip kaçacağını mı
düşünmüştü?
Şüphesiz ki bu öykünün inşasında bu Ermenilerin payı büyüktü ve Morgenthau bu yüzden
bunlardan hiç bahsetmemiş, Ermenilerin payını en aza indirmeye çalışmış ve bunu da
başarmıştı.
4- ABD Dışişleri Bakanı Robert Lansing
Bu konuyla ilgili olarak yazılan her bölümü okuyup üzerinde fikrini
belirten bir diğer kişi de ABD Başkanı Wilson’un emriyle olsa gerek,
Amerikan Dışişleri Bakanı Robert Lansing'di. Öykü'nün oluşmaya
başladığı sıralarda yazılmış bazı mektuplar, bu rolün ne kadar önemli
olduğunu göstermektedir.
Morgenthau'ya yolladığı 2 Nisan 1918 tarihli mektupta Lansing şöyle
yazıyor: "Özel bir ilgiyle okuduğum kitabınızın ilk bölümünün
provalarını ilişikte gönderiyorum. Metinde yapılmasını önerdiğim
değişiklikleri ya da çıkarılacak kısımları sayfa kenarlarında belirttim.
Eminim bunları siz de uygun bulursunuz;"
Bu tür yazışmaların sayısı oldukça fazladır. Kitap bitince Morgenthau
Bakandan isminin kitabın giriş kısmında yazılmasını, teşekkür edilmesi için izin istiyor, ancak
bakan, “bu kitapla ilgili olarak adımın geçmemesinin daha uygun olacağı” gerekçesiyle
reddediyor.
Morgenthau'nun, kitaba başlamadan önce ABD Başkanı Woodrow Wilson'un yazılı onayını
aldığını ve çalışmalar ilerledikçe de kitabın her bölümünün Amerika Dışişleri Bakanı Robert
Lansing tarafından bizzat tasdik edildiğini göz önüne alacak olursak, Morgenthau'nun kitabı
Türk Tarih Kurumu Sayfa 4
için, Amerika Birleşik Devletleri Hükümetinin resmi izniyle basılmıştır demek doğru
olacaktır.
Bu kitapta, bir kişinin, yani Büyükelçi Morgenthau'nun anıları ile değil, sanki bir kurulun
hazırlamış olduğu bir muhtırayla karşı karşıya gibiyiz. Morgenthau'nun Günlüğünden ve
ailesine gönderdiği Mektuplardan meydana gelen İstanbul notları üzerinde önce MorgenthauAndonian
ve Hendrick üçlüsü bir çalışma yapmış, sonra bunun içeriğini Dışişleri Bakanlığı
adına Schmavonian gözden geçirmiş, Başkan adına Dışişleri Bakanı Lansing'in son rötuşlarını
takiben de Burton J. Hendrick kaleme almıştır. .
Bunun aslında kimin öyküsü olduğu sorusuna verilecek yanıt, Henry Morgenthau'nun
Türkiye'de bulunduğu sürece gerçekten yaşadıklarıyla ilgisi çok yüzeysel olan, ortak bir öykü
olduğudur.
Hikâyenin Film Olmasına Wilson’un Cevabı: “Çok İleri Gittik”
Morgenthau, eserinin film hakkı için Hollywood'dan 25.000 dolarlık bir teklif aldı. İlk
heyecan geçip, bir senaryo taslağı hazırladıktan sonra Başkan Wilson'dan bu işi
onaylamadığını açıkça bildiren mektubu alınca Morgenthau'nun sinemayla ilgili hevesi kırıldı.
ABD Başkanı Wilson, Morgenthau’ya şöyle yazıyordu:
“Kitabın film yapılıp yapılmaması konusunda bana danışmana çok memnun oldum. Açıkça
söylemek gerekirse bunu kabul etmeyeceğini umarım. Şahsen bu hususta yeterince ileri
gittiğimize inanıyorum. Bu sadece bir hissiyat meselesi değil, zaten bu tür konularda
hissiyatıma bağlı kalmak istemem bir prensip meselesi. Şu anda, uygulamada, Ermeni
katliamı konusunda yapabileceğimiz bir şey yok. Ülkenin Türkiye'ye karşı tutumu zaten
belirlenmiştir ve bunun ayrıca vurgulanmasına gerek yoktur”.
Morgenthau'nun düşüncesine göre bu öykü bir savaş dönemi propagandası olarak
amaçlanmış, yani İtilaf Devletleri'nin savaş çabalarına bir katkı olarak düşünülmüştü.
"Öykü"nün Amacı Nedir?
Öykü, ana malzeme olarak kullanılan Morgenthau günlüğü ve mektuplarının bir sentezi
olarak ortaya çıkmıştı ve her iki kaynakta yer yer, Morgenthau'ya gönderilen veya onun
Washington'a gönderdiği rapor suretleriyle takviye edilmişti.
Ancak, "Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü"nün günlük ve mektuplara dayandırılmayan
kısmının ne kadarı Burton J. Hendrick'in geniş gazetecilik hayal gücünün ürünü, ne kadarı da
Türkleri ve Almanları kötüleyen heyecan uyandırıcı bir kitap yazarak yurttaşlarının savaşa
desteklerini canlı tutmak isteyen Morgenthau'nun uydurmasıdır? Aynı şekilde Dışişleri
Bakanı Hobert Lansing'in öyküye ne tür bir katkısı olmuştur? Yani Lansing sadece
Morgenthau'nun diplomatik açıdan sorun yaratabilecek açıklamalarının sansürüyle mi
yetiniyordu yoksa patronu ABD Başkanı'nın ve kitabın yazarının, Türklerin ve Almanların
adını karalama amaçlarına kendisi de bizzat katılıyor muydu?
Morgenthau'nun Türkler ve Ermeniler arasındaki anlaşmazlıklar konusunda fikirlerini
yönlendiren acaba gözü ve kulağı kabul ettiği Ermeni yardımcıları Arshag K. Schmavonian ve
Agop S. Andonian mı idi?
En önemlisi de, Morgenthau'nun İstanbul'da görev yaptığı sürece temasta bulunduğu Türk
liderleri ve Alman diplomatları hakkındaki gerçek görüşleri neydi ve bunlar iki yıl sonra
Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü yazıldığı zaman belli bir ölçüde neden değiştirilmişti?
Morgenthau'nun kitabı, dört ana başlıkta toplanabilir:
1) Tecrübesiz İttihat ve Terakki Hükümetini savaşa Almanya'nın emperyalist emelleri
sürüklemiştir;
Türk Tarih Kurumu Sayfa 5
2) İttihatçı liderler, özellikle Talat Bey ve Enver Paşa savaşı fırsat bilerek Osmanlı
İmparatorluğu’nu Türkleştirmeyi kararlaştırdılar. Amaçlarına ulaşmak için de, savaş
sürerken düşmanları Ruslara yardım ve yataklık etmekle itham ettikleri Osmanlı
Ermenilerini yok etmek üzere bir plan tasarlamışlar ve bunu uygulamışlardır;
3) Kötü ruhlu Talat ve Enver'i, Ermenileri alçakça yok etme planından vazgeçirmek için
yılmaksızın çaba sarf eden tek kişi Morgenthau idi.
4) 4-Gayretleri sonuç vermedi çünkü Türkleri ikna edebilecek yegâne insan olan Alman
Büyükelçisi Baran Wangenheim ilgisiz kalıp biçare Ermenilerin hakkını korumayı
reddetti.
Alman Büyükelçisi Baron von Wangenheim
Morgenthau'ya bu hususlarda inandırıcılık kazandıran, baştan sona tüm "Öykü" boyunca,
kitabın hainler üçlüsünün, yani Wangenheim, Talat ve Enver'in, kendi sözleriyle mahkûm
edilmeleridir. Morgenthau bu kişilerin söylediklerini ileri sürdüğü ve kendi görüşlerini
desteklemek için kullandığı sözlerini, onların ağızlarından duymuş gibi, tırnak içine alarak,
vermektedir. Morgenthau'nun anlattıklarını kabul edecek olursak, gerçekten de kitapta bu
kişilerin sözünü etmedikleri tek suçları "soykırım"dır ve bu da sadece o zamanlar bu sözcüğün
türetilmemiş olmasındandır!
Ortada tartışma götürmeyecek bir gerçek var; kitap boyunca bir Türk ya da Alman resmi
görevlisine atfedilen tırnak işaretleri arasındaki sözlerin hiçbiri kayıtlara dayanmamaktadır.
"Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü" adlı kitabın yazılışında kullanılan kaynakların
hiçbirinde bu beyanlara rastlanmamaktadır. Başka bir deyişle, kişilerin kendi
sözleriymişçesine tırnak içinde verilen bu beyanlar Hendrick'in "Morgenthau'nun Öyküsü"nü
yazarken benimsediği edebi tasarruftan başka bir şey değildir. Amaç da sadece, sözleri
kişilerin ağzından vererek daha inandırıcı olma çabasıydı herhalde. Bu, onların yalan
olduklarını fiilen kanıtlamasa bile, şimdiye kadar yapılandan çok daha dikkatle
incelenmelerini gerektirmektedir.
Tırnak içinde verilen sözler Talat’ın ve Enver’in Ermenileri yok etmek yönündeki sözleri idi
ve Osmanlı Devleti’nin yöneticileri diplomatik kuralları bırakarak Morgenthau’ya açıkça
bunları söylemişlerdi. ABD Dışişleri Bakanı Lansing, Morgenthau’ya gönderdiği bazı
mektuplarda ve metnin düzenlenmesinde Talat’a ait bazı sözleri kendisi ilave etmesini istemiş
ve onu bu yalana zorlamıştır. Enver Paşa, çoğu yerde Morgenthau’nun hakaretlerine boyun
eğer ve onun bir sözü ile Çanakkale bölgesine sevk edilecek 3.000 İngiliz ve Fransız
vatandaşının korunmasını sağlar.
Türk Tarih Kurumu Sayfa 6
Buradan ortaya çıkan sonuç şu: Öykü, Türk ve Alman aleyhtarlığını ABD’de ve bütün
dünyada uyandırmak için kaleme alınmıştır ve bunu profesyonelce ve hiçbir zaman yalanlar
ortaya çıkmayacakmış gibi yapmıştır.
Morgenthau’nun Günlüklerinde ve Mektuplarında Yer Almayan, Ancak Öyküsü’ne
Yazılan İlginç Bilgiler
Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü"nün "kötü adamı" ve herkesten çok saldırılan kişisi
Dahiliye Nazırı Talat Bey'dir. Onun "Öykü"de ele alınma tarzını incelememiz,
Morgenthau'nun İstanbul’da bulunduğu süre içinde cereyan eden olayların günlüğüne ve
mektuplarına kaydedilme şekilleriyle 1918'deki kitabında yazılı biçimleri arasındaki
açıklanamaz büyük tutarsızlıkları ortaya çıkarmaya yarayacaktır. “Büyükelçi Morgenthau'nun
Öyküsü”ndeki yer alış sırasına uygun olarak aşağıda verilenler, örneklerin hepsi değilse de,
bu noktayı açıklamaya yeterli olacaktır:
1) Talat Bey'den "Şu gasıp çetenin elebaşısı" diye bahseden Morgenthau, şöyle devam
etmekte:
“Ben onun Müslümanlığa aldırmadığına bizzat tanıklık edebilirim, zira partisinin ileri
gelenlerinin çoğu gibi o da bütün dinleri alaya alırdı. Hatta bir seferinde bana, "Bütün
papaz, haham ve hocalardan nefret ediyorum" demişti.”
Aslında Morgenthau'nun İstanbul dönemi belgeleri arasında Talat'ın bu sözü ettiğini
doğrulayan hiç bir kayıt yok. Aksine Talat'ın dini görüşlerine değinilen yegâne yer
olan, Morgenthau'nun Talat, Hahambaşı Naum, eşi ve Schmavonian için bir önceki
gece ufak bir yemek daveti düzenlediğine ilişkin, 10 Temmuz 1914 tarihli günlük
kaydında şöyle denmekte:
"Dün gece Talat bana Kabinenin en dindar üyesinin kendisi olduğunu söyledi. Cavit
dine inanmıyormuş Cemal ise az dindarmış."
Öyleyse Morgenthau, kendi günlüğünün yalanlamasına rağmen, neden Talat Bey'i bir
ateist olarak tanıtmaya kalkışmış? Bunun apaçık nedeni, kitabının kötü kişisini, dini
farklı da olsa, inançlı bir insan değil de, tanrıtanımaz biri olarak göstermekle,
okurlarında ona karşı daha fazla nefret ve iğrenme duygusu uyandıracağını düşünmüş
olmasıdır.
2) Kitabında, Anadolu'nun Ege sahillerine yerleşmiş Rumların geldikleri adalara
dönmeye zorlanmalarından (1914 yılının ilkbahar sonu-yaz başı) bahsettiği bölümde
Morgenthau şöyle yazıyor:
"Talat'ı artık iyi tanıyordum. Onu hemen her gün görüyordum ve uluslararası
ilişkilerdeki her gelişmeyi benimle tartışıyordu. Rumlara yapılan muameleye karşı
çıktım ve bunun dışarıda çok kötü karşılanacağını, Amerikan çıkarlarını da etkilediğini
söyledim.
Talat Bey'le neredeyse her gün görüşecek derece yakın olduklarını iddia etmesine
rağmen Morgenthau'nun 1 Ocak - 2 Temmuz 1914 tarihleri arasındaki Günlük
kayıtları dikkatle incelenirse, bu zaman içinde sadece 8'i başbaşa, diğerleri misafir
olarak katıldıkları yemek davetleri gibi toplantılarda olmak üzere, toplam 20 kere
görüştükleri ortaya çıkmakta. Bahsi geçen süre boyunca Morgenthau Talat'ı, görevi
gereği, ortalama, üç haftada bir görmüş Rumların geri gönderilmelerinin en yoğun
olduğu dönemde ise (Mayıs ortası - Haziran 1914) Talat ve Morgenthau hiç
Türk Tarih Kurumu Sayfa 7
görüşmemişler. Günlük'e 4 Mayıs 1914'ten sonra tekrar 2 Temmuz 1914'te
görüştüklerine dair kayıt düşülmüş.
3) Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü”nde sürekli tekrarlanan görüşlerden birini, aşırı
milliyetçiliğin Türkleri Ermenileri yok etmeye sevk ettiğini, İttihatçı lider üçlüsünün
en güçlü kişisi olan Talat Bey'in ağzıyla ikrar ettiğini göstermek için...
Morgenthau'nun Günlük ve Mektupları içinde tek bir kayıtla dahi doğrulanmayan bu
tema, kitapta sürekli işlenmektedir. Üst üste, "Türkiye Türklerindir, ", "Ona göre
Türkiye sadece Türklere ait olan bir ülkeydi, diğer unsurları hakir görmekteydi",
"Bütün İmparatorluğu Türkleştirmeye kararlıydı", "Sadece Türklerin yaşayacağı bir
ülke yaratmaya kararlıydılar", "Ulusu Türkleştirme tutkularının mantıki sonucu tüm
Hıristiyanların yok edilmesiydi", ve "Türkiye'yi yalnızca Türklerin yaşayacağı bir ülke
durumuna getirmek zamanı en sonunda gelmişti" beyanları okumaktayız. Sanki sürekli
tekrarlarla bilinçaltımıza nüfuz ederek bizi ittihatçıların ırkçı olduğuna inandırmaya
çalışıyor. Morgenthau 1918'de Türkler hakkında böyle düşünmeye başlanmışsa bile,
kuşkusuz bu kanaate, İstanbul’da kaldığı süreye ilişkin kayıtlarla desteklenmediğine
göre, 1916'da Türkiye'den ayrıldıktan sonra varmış olması gerekir.
Morgethau’nun Öyküsünde Talat Paşa’ya Atfedilen Konuşmalar Uydurma
Konuşmalar uydurmanın yanı sıra zaman zaman da Morgenthau ve Hendrick asılsız
söylentileri alıp, tırnak işaretleri arasına yerleştirerek Talat'ın ağzından veriyorlar. Aşağıdaki
bölüm buna bir örnek:
"Talat'ın Ermenilere karşı tutumunun ne olduğu, onun arkadaşlarına gururla şu şekilde
övünmesinden anlaşılıyor: "Ermeni sorununu çözme konusunda üç ayda, Abdülhamit'in
otuz yılda yaptıklarından daha fazlasını yaptım."
Sultan II. Abdülhamit'in 1895-1896 Ermeni isyanını bastırmak için aldığı sert önlemler göz
önünde bulundurulursa, Talat'a atfedilen bu övünme okuyucunun tüylerini diken diken
etmeye yetecektir. Çünkü Talat, üç ayda, Abdülhamit'in otuz yılda öldürdüğünden fazla
Ermeni öldürmüş olduğunu ima etmektedir. Bir kez daha Morgenthau cinayetiyle açıkça
övünen bir suçlu tipi çiziyor. Akla gelen soru, Talat'ın bu sırrını hangi arkadaşlarına açtığı ve
onlar arasından hangisinin bunu Morgenthau'ya ilettiğidir.
18 Temmuz 1915 tarihli Günlük kaydı bu sorularımızı da cevaplandırmakta:
"Gates bana, Talat'ın, Ermenileri ezme konusunda Abdülhamit'in otuz üç yılda
yapabildiğinden fazlasını üç ay içinde yaptığını söylediğinden bahsetti."
Talat Bey'in arkadaşları arasında yer alabilecek en son kişi olan Caleb Gates, Morgenthau'nun
İstanbul'da bulunduğu dönemde Robert Kolej'in başkanlığını yapmakta olan eski bir
Amerikan misyoneridir. "Arkadaş" olmalarını bir yana bırakalım, Gates'in yazdığı Not To Me
Only adlı kitabından da anlaşıldığı üzere, çok az bir tanışıklıkları vardı. Gates, bekleneceği
gibi, Morgenthau'ya naklettiği söylentiye kendi kitabında ne yer veriyor ne de onu gerçekmiş
gibi yazmak yoluna gidiyor. Ama Morgenthau'nun bu konuda böyle bir çekingenliği yok.
Talat'ı kötülemek olan genel amacına uyan her şey kitabına eklenebilirdi. Söylentiler bile
tırnak işaretleri içine alınıp, Talat Bey'in ağzından verilerek onun kitabında yerlerini aldılar.
Morgenthau'nun 1915 yılında Talat hakkında düşünceleri, kitabı yazdığı 1918 yılındakilerden
Türk Tarih Kurumu Sayfa 8
çok farklı olduğu için, bu Gates kökenli söylenti tahmin edileceği gibi, Morgenthau'nun 22
Temmuz 1915 tarihli haftalık mektubunda yer almıyor.
Bu bölümü okuyan herkes, Lansing'in imalarının aksine, Amerikan Büyükelçisi ile Osmanlı
Dahiliye Nazırı arasında açık ve dürüst bir dostluk olduğunu görmekte. Durum böyleyken
acaba Morgenthau neden iki sene sonra Talat Bey'e iftira atan böyle bir malzemenin kitaba
girmesine izin vermiş? Cevap basit ve Morgenthau'nun açıkça Başkan Wilson'un savaş
çabalarına destek sağlamak amacıyla bir savaş dönemi propaganda kitabı yazıyor olmasıyla
ilgili. İstanbul'da bulunduğu süre içinde İttihatçı liderlerle arasında kurulan yakın dostlukları,
bilinçli bir şekilde önemsiz göstermeye çalışarak Morgenthau daha önemli bir amaç olan Türk
aleyhtarı duyguların yayılıp sonuçta savaş yanlısı bir kamuoyunun oluşması hedefi uğruna
gerçeği harcamaktadır.
Öyküyü İlham Alan Diğer Propaganda Kitapları
Morgenthau'nun, İstanbul'daki Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi olmasının yanısıra,
Osmanlı Ermenilerinin savaşta çektiklerinin tüm dünyaya duyurulmasında çok önemli rol
oynamış bir kişi olduğunu görmek gerekir. Gerçekten de savaş boyunca Ermeni
dedikodusunun yayılmasıyla bağlantılı genellikle üç ada rastlanır. Bunlar, 1916 yılında The
Treatment of Armenians in the Ottoman Empire, adlı belge derlemesiyle dikkatleri ilk çeken
Lord Bryce, 1917'de “Le Rapport Secret du Dr. Johannes Lepsius sur les Massacres
d'Armenieı” adlı kitabıyla konuyu Avrupa'nın geri kalan kısmına duyuran Alman protestan
papazı Johannes Lepsius ve bir de 1918 yılında Avrupa ve Amerika'da aynı anda basılan
"Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü" ile Henry Morgenthau. Daha az bilinen husus, bu üç
eserin arasındaki bağlantı ve özellikle de Henry Morgenthau'nun her birinde oynadığı roldür.
Morgenthau 31 Temmuz 1915 tarihli Günlük kaydında Alman papaz Lepsius ile ilk
görüşmesinden bahsederken şöyle yazmakta:
"Saat 3'te Potsdamlı Dr. Johannes Lepsius geldi. Ermenilerle ilgili konularda birçok şey
anlattı, bizim neler bildiğimizi öğrenmeyi çok istiyordu. Lepsius bir şeyler yapma konusunda
gerçekten ciddi görünüyor. Buradan Cenevre'ye gidip Uluslararası Kızılhaç Örgütü, tarafsız
devletlerin başkanları ve Papa'dan yardım isteyerek dünya çapında bir protesto hareketi
başlatmayı önerdi."
Morgenthau bu görüşmeyle ilgili Aile Mektubu'nda bu sözleri tekrarla şöyle ilave etmiş:
"Rumlara nasıl davranıldığını öğrenmek isteyen Profesör ile Yunan Maslahatgüzarı Tsamados
arasında bir görüşme sağladım." Morgenthau bu buluşmadan öylesine etkilenmişti ki aynı gün
Dışişleri Bakanlığı'na şifreli bir telgraf göndererek Elçilik dosyalarında bulunan tüm bilgilerin
Lepsius'a verilebilmesi hususunda izinlerini istedi. Telgraf şöyle diyordu:
“Doktor Lepsius, bu vahşete bir son verilmesini ısrarla istemesi hususunda Almanya'yı iknaya
çalışmak üzere ortak bir girişimde bulunulması için konuyu Uluslararası Kızılhaç Örgütü'ne
götürmeyi öneriyor. Elçilik dosyalarında bulunan bilgilerden yararlanmayı cidden istiyor.
Bakanlığın itirazı yoksa bunu kendisine sağlayacağım."
Her ne kadar belgeleri inceleme isteği Lepsius'dan geliyorsa da, telgrafın genel havasından
Morgenthau'nun da böyle bir isteği onayladığı açıkça anlaşılıyor.
6 Ağustos 1915 günü Morgenthau Dışişleri Bakanı Robert Lansing'den şöyle bir şifre aldı:
"Lepsius'a dosyaları gösterme hususunda kararı size bırakıyorum."
Türk Tarih Kurumu Sayfa 9
Daha sonra 11 Ağustos 1915'te Lepsius bir kez daha Morgenthau'ya gelerek ona öğleden
sonra "Enver ile görüşebileceğini tahmin ettiğini ama bunun fazla bir yarar sağlayacağını
ummadığını söyleyip yetkililerin planlarını sonuna kadar uygulamaya kararlı göründüklerini"
bildirmiştir.
14 Ağustos'ta Lepsius Morgenthau'yu tekrar ziyaret etti. Günlük kaydında bu görüşmeyle
ilgili şu notları görüyoruz:
"Lepsius geldi, ona okuması için bazı raporlar ve Arapça bir broşürün çevirisini
verdim. Bana Enver ile konuştuklarının hepsini anlattı. Onun kendisine Ermenilerden
kurtulma niyetlerinden bu kadar açıkça bahsetmesine şaşırmış. Enver bunun kendileri
için bir fırsat olduğunu ve bunu değerlendireceklerini söylemiş. Bana söylediğinin
hemen aynını ona da söylemiş."
Yine bir yönlendirme ile Osmanlı idarecilerinin kendilerini her ziyaret edene “Bu Ermenileri
Halledeceğiz” demiş olmaları hikâyesi…
Daha da ilginci, Lansing'in Lepsius konusunda kendisine verdiği kısıtlı yetkiyi,
Morgenthau'nun, benzer durumlarda da kullanabileceği şeklinde yorumlamayı tercih etmiş
olmasıdır. Böyle bir durum da belirmekte gecikmedi. Lansing'in şifresinin gelmesi üzerinden
daha bir ay bile geçmemişti ki, Morgenthau, 1914 yılında Filistin'e yaptığı seyahat esnasında
tanıştığı Lord James Bryce'dan bir mektup aldı.
Report of the Committee on Alleged German Outrages ya da kısaca "Bryce Raporu" adıyla
bilinen çalışmasıyla Wellington House'un bu tür kıyım olaylarına dayandırdığı savaş
propaganda faaliyetlerine adını vermiş olan Bryce, önce Ermenilerin uğradığı "akıl almaz
kıyımdan" bahisle mektubunun esas gayesine gelmekte. İstediği şu:
"Eğer Elçiliğinize Türkiye'nin Doğu vilayetlerinde bulunan Amerikan misyonerlerinden
bu durumu aydınlatıcı raporlar gelirse bunları zaman zaman görmeme umarım
müsaade edersiniz. Konsoloslarınızın raporlarına gelince, elbette tarafınızdan yalnız
hükümetinize gönderildiğini biliyorum.”
Morgenthau bu sefer izin alma zahmetine katlanmışsa bile, belgelerinin ve telgraflarının
suretlerinin bulunması gereken Amerika Dışişleri Bakanlığı Arşivleri'nin dikkatle
araştırılması sonucunda böyle bir belge ortaya çıkarılamamıştır. Ne var ki Morgenthau, Lord
Bryce'in isteğini hiç zaman kaybetmeden yerine getirmiştir. Bryce'in 1916'da çıkardığı The
Treatment of Armenians in the Ottoman Empire adlı derlemesindeki belgelerle, elimizde
bulunan Morgenthau'ya sunulmuş raporların suretlerinin üstünkörü bir karşılaştırılması bile,
Büyükelçi'nin Bryce'a ne ölçüde kaynak sağlamış olduğunu ortaya koymakta. Ayrıca,
Bryce'in, "Konsoloslarınızın raporları"nın sadece Dışişleri Bakanlığı'na gönderilmesi
gerektiğini bildiği yolundaki hatırlatmasını da (acaba aksini yapmasını mı ima etmek
istiyordu?) Morgenthau'nun pek dikkate almadığı ortada, çünkü kendisine gönderilmelerinden
birkaç ay sonra, Amerikan Konsolosu J. B. Jackson'un Halep'ten gelen raporları, Bryce'in
kitabı içinde kaynak gösterilmeden yayımlanmıştı.
Bunun bir rastlantı olmadığı, yani İngilizlerin bu bilgileri başka kaynaklardan elde
etmedikleri, bizzat, Morgenthau gibi yetkili bir ağız tarafından doğrulanmakta ve Büyükelçi
Red Cross Magazine'in Mart 1919 sayısına yazdığı bir makalede Bryce'a belge sağlama
konusundaki rolü hakkında şöyle demekte:
“Olayların olduğu gibi kayda geçmesi için kıyımın görgü tanıklarının bana verdikleri
ifadelerin zabıtlarının itinayla tutulmasını sağladım. Bu ifadeler, her çeşit mültecinin,
Hıristiyan misyonerlerin ve diğer şahitlerin beyanlarını içermekteydi. Topladığım
Türk Tarih Kurumu Sayfa 10
malzemenin çoğu Vikoni Bryce'in hazırladığı mükemmel belge derlemesi içinde basılmış
bulunuyor.”
Savaş döneminde Türkler aleyhinde yapılan propagandanın en etkili örneklerinden birinin
esasını teşkil eden bu belgelerin İngiliz haber alma örgütüne tarafsız Amerika Birleşik
Devletleri'nin bir Büyükelçisi tarafından sağlandığı ve bunların Amerikan kamuoyunu Türkler
ve Almanlar aleyhine kışkırtarak ülkeyi savaşa sokma amacını güden İngiliz çabalarının bir
parçası olarak yayımlandığı anlaşılınca, Morgenthau'nun kullandığı ,"yetki" konusunda insan
meraka düşüyor. Morgenthau'nun malzemelerinden yararlanmış olan tek propaganda eseri,
Bryce'ınki değildi.
Birinci Dünya Savaşı esnasında İngiliz propagandası hakkında yapılmış çalışmaların birinde
seçkin tarihçi ve kıyım propagandasının adeta uzmanı diye tanıtılan Wellington House üyesi
Arnold Toynbee, Armenian Atrocities: Murder of a Natian (Londra, 1915) ve The Murderous
Tyranny of the Turk (Londra, 1917) adlı eserlerinde Türkleri ele alıp mahkûm etmiştir. Hiç
sözü edilmeyen gerçek, Toynbee'nin 1915'te yayımladığı kıyımlar hakkındaki bilgilerinin
çoğunu ona sağlayanın Henry Morgenthau'dan başkası olmadığıdır.
Morgenthau'nun sağladığı bilgilerin ne ölçüde değer taşıdığına ilişkin çok önemli sorumuzu
bir kenara bırakacak olsak dahi, geride gene tartışma götürmeyen bir gerçek kalıyor ki, o da
Türklerin Ermenilere yaptıklarını konu alan savaş dönemi kitaplarının hepsinin ortaya
çıkışında Morgenthau'nun çok önemli bir rol oynadığıdır. Henry Morgenthau; Alman Lepsius,
Ingiliz Lord Bryce ve Arnold Toynbee gibi yazarlara kaynak sağlamada aracı olarak, Başkan
Wilson'a 1917 yılı sonlarında, daha sonra, "Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü" adıyla
çıkacak olan kitabının projesiyle ilgili başvuruşundan çok önce, Türkler ve Almanlar
aleyhinde bir kamuoyu yaratılmasında oldukça etkili olmuştur.
Neden Günümüzde Hala Aynı "Öykü" Yü Dinliyoruz?
Eğer bu kitap, sadece başarılı bir emlak komisyoncusu iken seçim kampanyaları için bağış
toplamaya başlayan ve sonunda da bu gayretleri karşılığı kabinede gözünü diktiği Maliye
Bakanlığı yerine daha mütevazi bir lokma olan Osmanlı İmparatorluğu'nda büyükelçilik
göreviyle yetinen birinin anıları olarak kalsaydı, Henry Morgenthau'yu biz de tüm dünyayla
birlikte, yarım asır önce unutmuş olurduk. Ancak, durum bu değil. İlk baskısı üzerinden
doksan beş yıl geçmesine rağmen "Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü" 2013 yılında hala
piyasada mevcut ve Amerikan Senatosu'ndaki görüşmelerde çok sayıda iyi niyetli senatör,
İttihat ve Terakki Hükümeti'nin Ermeni azınlığına karşı bir "soykırım" tasarlayıp uyguladığı
tezinin ispatı olarak Morgenthau'nun kitabından alıntılar okuyabiliyor. Şu anda Amerika’da
eğitim kurumlarında kullanılmakta olan "Soykırım ve Toplukıyım İncelemeleri Ders
Kitapları"nın bazıları sağlıksız beyinlerin nasıl bir soykırım planlayıp uyguladığına örnek
olarak öğrencilere "Öykü”den alınmış bölümleri göstermekte. Kısacası "Büyükelçi
Morgenthau'nun Öyküsü" artık çoktan hak ettiği üzere rafa kaldırılacağı yerde, Türkleri hala,
geçmişin pişmanlık duymayan soykırım suçluları arasında gösteren yayınların önde geleni
olmaya devam ediyor.
Tarafsız bilimselliğin ilkel duygusallığa, tarihi gerçekçiliğin de propaganda amaçlarına yerini
bıraktığı, Türk-Ermeni Tarihi diye bilinen dar kapsamlı bir konuya değil de başka herhangi
bir tarihi döneme ait olsaydı, böyle önemli bir kitap hakkında, elinizdeki monografiye
gelinceye kadar yapılmış hiçbir inceleme bulunmaması düşünülemezdi.
Peki, ya, Ermeni soykırımı üzerine çalışmış, eserlerinin bibliyografyalarından, Kongre
Kütüphanesi koleksiyonlarındaki Morgenthau Belgeleri'nden ve dolayısıyla onların arasında
bulunan Günlük'ten yararlandıkları anlaşılan bilim adamlarının, son yıllarda ardarda basılan
Türk Tarih Kurumu Sayfa 11
eserlerinde, Morgenthau'nun "Öykü"sünü oluşturan tümüyle yalan ve yan gerçek verileri
nakletmelerine ve bunu yaparken de en çarpıcı tutarsızlıkları bile görmezlikten gelerek
sorgulamamalarına ne demeli?
İnsan ister istemez, 1970'lerde ve 1980'lerin başında resmi Türk görevlilerine ve çevrelerinde
bulunanlara karşı terörist eylemlere başvurarak suikast düzenleyen Ermeni gençlerinin kaçının
"Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü"nü okuyarak etkisi altında kaldığını merak ediyor.
Acaba bunların ne kadarı 1. Dünya Savaşı sırasında henüz dünyaya bile gelmemiş olan bu
masum insanların Morgenthau'nun iddiasına göre "Ermeni sorununu çözme konusunda üç
ayda Abdülhamit'in otuz yılda yaptıklarından daha fazlasını yaptım" sözleriyle övünen Talat
Bey ile sırf aynı etnik soydan geldikleri için, terörist saldırılarına hedef olmayı hak ettiklerini
düşünmeye başlamıştı?
Bilim adamlarının görevi gerçeği bulmak, desteklemek ve korumaktır, yoksa bir takım hayal
ürünlerini sahiymiş, ya da yalanları gerçekmiş gibi yayarak nefret üretmeye yardımcı olmak
değil! Henry Morgenthau öleli kırk dört yıl oldu. Kitabının artık bir kenara bırakılma vakti ise
çoktan geldi ve geçmekte. Bize bıraktığı miras haklı olarak Türkiye'de geçirdiği yirmi altı ay
boyunca tuttuğu Günlüğü, Mektupları ve Amerika Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği telgraf ve
raporlarıdır. Asıl "Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü" işte bunlardır.
Türk Tarih Kurumu Sayfa 12
Kaynaklar:
Heath W. Lowry The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story, İstanbul, 1990.
Heath W. Lowry, Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü’nün Perde Arkası, İstanbul,
1991.
Ambassador Morgenthau’s Story, Newyork, 1918.
Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü, İstanbul, 2005.